Sürdürülebilirlik, kısaca gelecek nesillerin hakkını elinden almadan hayat sürme kabiliyetine denir. Sürdürülebilirliğin kelime anlamı daima var olma yeteneğidir. Sürdürülebilirliğin üç temel unsuru, çevresel sürdürülebilirlik, sosyal sürdürülebilirlik ve ekonomik sürdürülebilirlik unsurlarıdır. Dünyamızın sürdürülebilir olması, var olma yeteneğini devam ettirebilmesi için çevrsel, sosyal ve ekonomik sürdürülebilirlik şartlarına uymamız gerekmektedir. Sürdürülebilirlik danışmanlığı sayfamızı ziyaret ederek daha fazla bilgi edinebilirsiniz.
Sürdürülebilirlik algısı ilk olarak 10980 li yılalrın başlarında Birleşmiş Milletler tarafından oluşturulmuştur. Sürdürülebilirlik tanımından anlaşılacağı üzere, insanların daima hayat sürebilmesi için gelecek nesillerin haklarını elinden almaması gerekir, ancak bu durum günümüzde bu anlam üzerine ilerlememektedir. Yapılan araştırmalara göre dünya kaynaklarının kullanımı 2023 yıllından %75 oranında fazla kullanılmıştır. Bu oran bize gelecek nesillerin haklarından %75 oranında kullanım yaptığımzı ifade etmektedir.
Sürdürülebilirlik, doğal kaynakların ve çevrenin gelecek nesiller için korunması ve insan ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla geliştirilen bir kavramdır. Yapılan araştırmalara göre, küresel ısınmanın iklim değişikliğine sebep olması, kaynakların verimli kullanılmaması, kirliliğin arttırılması ile insanlığın gelecekte hayatını sürdürebilmesi pek mümkün görünmüyor. Bu durumu düzeltmek için tüm insanlığın birlikte mücadele etmesi gerekiyor.
Sürdürülebilirlik kavramı, mevcut ve gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılamak için kaynakları etkin bir şekilde kullanmayı ve doğal dengeleri korumayı amaçlayan bir yaklaşımdır. Bu kavram, çevresel, ekonomik ve sosyal boyutlarıyla birlikte ele alınır. Çevresel sürdürülebilirlik, doğal kaynakların verimli ve dengeli bir şekilde kullanılmasını, biyoçeşitliliğin korunmasını ve çevresel etkilerin minimize edilmesini içerir. Ekonomik sürdürülebilirlik, kaynakların etkin bir şekilde kullanılmasıyla birlikte ekonomik büyüme ve kalkınmanın devamını sağlayacak sistemlerin oluşturulmasını kapsar. Sosyal sürdürülebilirlik ise toplumun refahını ve adaletini gözeten, insan haklarına saygılı, eşitlikçi ve kapsayıcı bir yaklaşımı ifade eder.
Sürdürülebilirlik ile ilgili gündem, şirketler, yatırımcılar, tüketiciler, iş gücü ve ülkeler üzerinde giderek artan bir etkiye sahip. Daha önceden “olmasında fayda var” diye kabul ettiğimiz bazı durumlar, günümüzde şirketlerin uzun vadeli ekonomik başarısı için vazgeçilmez görülüyor ve sürdürülebilirlik işlerin yürütülmesinde merkezi bir rol oynuyor. Bir şirketin faaliyetlerinin çevre ve toplumu nasıl etkilediği ve bunun iş modelini nasıl şekillendirdiği ilk olarak odaklanılması gereken konular arasında yer alıyor. Bugün geldiğimiz noktada sürdürülebilirlik, bir şirketin oyunda kalıp kalmayacağını belirliyor.
Sürdürülebilirlik, dünya üzerindeki tüm canlıların yaşamını sürdürebilmesi için kritik öneme sahiptir. İnsan faaliyetleri doğal kaynakları hızla tüketirken, çevresel bozulma ve iklim değişikliği gibi sorunlar da giderek artmaktadır. Bu nedenle, sürdürülebilirlik ilkeleri doğal kaynakların korunması, atık ve kirliliğin azaltılması, yenilenebilir enerji kullanımının teşvik edilmesi gibi uygulamaları içerir. Ancak sürdürülebilirlik sadece çevresel önlemlerle sınırlı değildir; aynı zamanda sosyal adalet ve ekonomik kalkınma ile de yakından ilişkilidir. Bu nedenle, sürdürülebilir bir gelecek için entegre ve kapsamlı bir yaklaşım benimsenmelidir.
Sürdürülebilirlik, mevcut ve gelecek kuşakların ihtiyaçlarını karşılamak için doğal kaynakları verimli ve dengeli bir şekilde kullanma kavramını ifade eder. Bu, çevresel, ekonomik ve sosyal boyutları bir araya getirerek kaynakları etkin bir şekilde yönetmeyi ve doğal dengeleri korumayı içerir. Çevresel sürdürülebilirlik, ekosistemlerin ve biyoçeşitliliğin korunması, atık ve kirliliğin azaltılması gibi çevresel etkileri minimize etmeyi hedefler.
Ekonomik sürdürülebilirlik, kaynakların etkin kullanımını teşvik ederken ekonomik büyümeyi ve kalkınmayı destekleyen sistemlerin oluşturulmasını içerir. Sosyal sürdürülebilirlik ise toplumun refahını artırmayı, eşitlik ve adaleti sağlamayı, insan haklarına saygıyı gözetmeyi ve kapsayıcı bir yaşam tarzını teşvik etmeyi amaçlar. Bu yaklaşım, insanların bugün ihtiyaçlarını karşılamakla birlikte, gelecek nesillerin ihtiyaçlarını da gözeterek yaşamalarını sağlayan bütüncül bir düşünce biçimidir.
Sürdürülebilirlik kavramı, gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için bugünün kaynaklarını korumak ve sürdürmek anlamına da gelir. Kelime anlamından çıkarım yapması kolay bir kavram olması ve durumu kurumlar açısından değerlendirmemiz nedeniyle, işletmenin varlığının sürdürülebilir olmasını sağlamak temel amaçtır. İşletmenin sürdürülebilir olması için, sağlıklı bir çalışan alt yapısına, yaşanabilir bir doğaya, yaşanabilir bir topluma ihtiyacı var. İşletme, hedeflerine ulaşmak için çalışanını, doğasını ve toplumunu yok ediyorsa zaten hedefine ulaşması mümkün olmayacaktır. Çalışacak bir personel, satacak bir toplum, yaşanabilecek bir doğa olmadığı durumda işletmenin dünyanın en büyüğü olmasının bir faydası olmayacaktır.
Sürdürülebilirlik, çevresel, ekonomik ve sosyal unsurların entegre bir şekilde ele alındığı bir kavramdır. Bu nedenle, sürdürülebilirliğin temel unsurları da bu üç alanı kapsar. Çevresel sürdürülebilirlik, doğal kaynakların korunması, ekosistemlerin dengede tutulması ve çevresel etkilerin en aza indirgenmesiyle ilgilidir. Bu, temiz su ve hava sağlanması, biyoçeşitliliğin korunması ve iklim değişikliği gibi çevresel tehditlerin ele alınması anlamına gelir.
Kaynakların etkin bir şekilde yönetilmesini ve ekonomik faaliyetlerin uzun vadeli sürdürülebilirliğini sağlamayı amaçlar. Bu, sürdürülebilir üretim ve tüketim modellerinin teşvik edilmesini, yeşil teknolojilere yatırım yapılmasını ve gelir adaletinin sağlanmasını içerir. Ayrıca, ekonomik büyüme ile doğal kaynak tüketimi arasındaki dengeyi korumayı da hedefler.
İnsanların yaşamlarını, insan onuruna yakışır şekilde sürdürmesi için ekonomik olarak kararlı ve kalkınmış bir dünya gereklidir. Bu ilke, ekonomik büyüme ve refahı sürdürürken, doğal kaynakları etkili bir şekilde kullanmayı, kaynakları tüketmemeyi, israfı önlemeyi, çevre dostu üretim yöntemlerini uygulamayı ve toplumsal refahı artırmayı hedefler. Konvansiyonel ekonomi bakış açısında temel amaç ekonomik büyüme sağlamak iken, sürdürülebilir ekonomi de temel amaç ekonomik büyüme sağlanırken doğaya ve sosyal yaşama zarar verilmemesi esas alınmaktadır.
Doğal kaynakları kullanırken, doğal çevreyi bozmadan ve gelecek nesillerin ihtiyaçlarını da düşünerek hareket etmek anlamına gelir. Bu ilke doğal kaynakları verimli bir şekilde kullanmayı, doğal yaşamın korunmasını, biyolojik çeşitliliği arttırmayı ve çevre kirliliğini en aza indirmeyi hedefler. Çevresel sürdürülebilrliğin sağlanamaması durumunda, dünyamızın uzun süre sağlıklı olarak var oluşunu sürdürmesi pek mümkün olmayacak.
İnsanların yaşam kalitesini ve refahını artırmayı, eşitlik ve adaleti sağlamayı ve toplumda kapsayıcı bir ortamı teşvik etmeyi amaçlar. Bu, eğitim, sağlık hizmetleri, barınma gibi temel insan ihtiyaçlarının karşılanması, toplumsal cinsiyet eşitliği, kültürel çeşitliliğin korunması ve işçi haklarının güvence altına alınması gibi konuları içerir. Sosyal sürdürülebilirlik, toplumun her kesiminin katılımını ve güçlendirilmesini gerektirir, böylece herkesin yaşam kalitesinin artırılması sağlanabilir. Toplumun ihtiyaçlarını karşılamak, herkesin ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak, sosyal adaleti sağlamak ve insan haklarına saygı göstermek anlamına gelir. Bu ilke, toplumsal refahı artırmayı, yoksulluğu azaltmayı, eğitimi ve sağlığı desteklemeyi, kültürel çeşitliliği korumayı ve insanların yaşam kalitesini iyileştirmeyi hedefler.
Kurumsal sürdürülebilirliğin çevresel boyutu kapsamında iş faaliyetlerinin sonucu olarak çevreye verilen etkinin ifade edildiğini söyleyebiliriz. Ticari ve kurumsal faaliyetler doğrultusunda kullanılan alanların da sürdürülebilir çevresel boyut içerisinde değerlendirildiğini söylemek mümkündür. İşletmeler geliştirmiş oldukları ürünlerin üretimlerinden dağıtımına kadar çevreye birçok etki bırakır. Bu etkiler şu şekildedir:
Kurumsal sürdürülebilirlik kavramının sosyal boyutu ise paydaşlar, çalışanlar ve kuruluş faaliyetlerinin etkilendiği toplam olarak 2 şekilde ifade edilmektedir. Bu alanlar kapsamında gerçekleştirilen iyileştirmeler firmaların geleceğe dönük olarak değer yaratmasını sağlamaktadır. Çalışanlara eğitim ve gelişim fırsatlarının tanınıyor olması, dış ve iç paydaşlar ile etkili bir şekilde iletişim sağlanmasını sağlamaktadır.
Çalışanların eğitimleri ve gelişimleri noktasında çeşitli fırsatların tanınıyor olması, i ve dış paydaşlar ile etkili iletişim sağlanabiliyor olması, toplumsal fayda üreten projeler üretilmesi sosyal boyut içerisinde bulunmaktadır. Bunun yanı sıra adil maaş ve iş eğiti gibi durumlarda da iş gücünün motivasyonunu sağlamak amacı ile etkili bir şekilde yönetilmesi noktasında çeşitli faydaları bulunmaktadır.
Kurumsal sürdürülebilirlikteki ekonomik boyut ise genel olarak finansal çıkarlar ile ilgilidir. Bu doğrultuda firmaların faaliyetlerini sürdürebilmeleri için ticari kaygıları ön planda tutmaları gerekmektedir. Ayrıca işletmelerin toplum içerisinde ki ekonomik değerlerini de yaratabilmeleri gerekmektedir. Çeşitli ticari faaliyetler diğer boyutlar ile doğrudan bir ilişki içerisindedir. Yani sosyal ve çevresel boyutlar, ekonomik çıkarlar bağımsız değildir. Başka bir ifade ile uzun vadede bir değer oluşturan markalar yaratmak için sosyal ve çevresel faaliyetler ile uyumlu olunması gerekmektedir.
Sürdürülebilir kalkınma, gelecek nesillerin haklarını ellerinden almadan, insan onuruna yakışır bir biçimda hayat sürme kabiliyetini denir. Bu anlama ulaşmak için sürdürülebilirlik ve kalkınma tanımlarını birleştirdik. Birleşmiş Milletlere göre, insan onurunu yakışır biçimde hayat sürme kabiliyetine kalkınma denir. Sürdürülebilirliğin tanımını ise gelecek nesillerin ihtiyaclarını elinden almadan, hayat sürme kabiliyitine denir olarak yapmıştık. Bu iki tanımı birlileştirdiğimizde Sürdürülebilir kalkınma tanımını ortaya çıkarmış oluruz.
Sürdürülebilrilik kavramının dünyamız için önemini yukarıda yaptığımız açıklamalarda vurgulamaya çalıştık. Peki bu derece önemli olan sürdürülebilirlik kavramı için bireyler olarak bizler ne yapabiliriz. Sürdürülebilirlik anlayışını yaşam felsefemiz haline getirmemiz gerekir. Yaptığımız tüm faaliyetlerde, doğaya, çevreye, kaynaklara, ekonomiye ve sosyal unsurlara yarattığımız etkiyi düşünmemiz gerekir. Bireyler olarak ben tek başına dünyayı kurtaramam diye düşünmememiz gerekir. Her birreyin sürdürülebilir yaşam felsefesini benimsemesi halinde, zaten dünyamız için en iyi geleceği hazırlamış oluruz.
Bireyler olarak sürdürülebilir yaşam şartlarına uyum sağlamamız ne derece önemliyse, kurumlarında da sürdürülebilirlik şartlarına aynı derecede uyum sağlaması gerekir. Bireyler için geçerli olan sürdürülebilirlik şartları, temel mantıkta kurumlar içinde aynı olsada, kurumsal sürdürülebilirlik şartları bazı noktalarda değişkenlik göstermektedir.
Sürdürülebilir şehirler, çevresel, ekonomik ve sosyal açıdan dengeli ve yaşanabilir alanlar olarak tanımlanır. Bu şehirler, çeşitli önlemler alarak kaynakları etkin bir şekilde yönetmeyi, çevresel etkileri minimize etmeyi ve toplumun refahını artırmayı hedefler. Birinci olarak, sürdürülebilir şehirler çevresel olarak dostu altyapıya sahip olmalıdır. Bu, yeşil alanların korunması ve artırılması, sürdürülebilir ulaşım sistemlerinin geliştirilmesi, enerji verimliliğinin artırılması ve atık yönetiminin etkin bir şekilde gerçekleştirilmesi gibi uygulamaları içerir. Ayrıca, su ve hava kalitesinin korunması da çevresel sürdürülebilirlik açısından önemlidir.
Sürdürülebilir şehirler ekonomik olarak kalkınmayı ve refahı teşvik eder. Bu, sürdürülebilir iş modellerinin benimsenmesi, yeşil iş alanlarının oluşturulması, yerel ekonominin desteklenmesi ve gelir adaletinin sağlanmasıyla mümkün olur. Ayrıca, sürdürülebilir şehirlerde eğitim, sağlık hizmetleri, kültürel etkinliklere erişim gibi sosyal olanaklar da sağlanarak toplumun refah düzeyi artırılır.
Sürdürülebilir şehirler toplumsal açıdan kapsayıcı ve adil bir yapıya sahip olmalıdır. Bu, sosyal adaletin sağlanması, toplumsal cinsiyet eşitliğinin teşvik edilmesi, dezavantajlı grupların desteklenmesi ve yerel toplulukların katılımının sağlanmasıyla gerçekleşir. Ayrıca, kültürel çeşitliliğin korunması, kamu hizmetlerine erişimin kolaylaştırılması ve güvenli ve sağlıklı yaşam koşullarının sağlanması da sürdürülebilir şehirlerin özellikleri arasındadır. Bu unsurlar bir araya geldiğinde, sürdürülebilir şehirler insanların yaşam kalitesini artırmak, çevresel etkileri azaltmak ve gelecek nesiller için sağlıklı ve yaşanabilir bir ortam yaratmak için önemli bir rol oynarlar.
7R, sürdürülebilirlik kavramını günlük hayata uygulamayı amaçlayan bir yaklaşımı ifade eder. Bu yaklaşım, tüketim alışkanlıklarını ve atık yönetimini dönüştürerek kaynakların daha verimli kullanılmasını ve çevresel etkilerin azaltılmasını hedefler. 7R kavramı, sürdürülebilirlik çabalarını desteklemek ve bireylerin ve kurumların daha sürdürülebilir bir yaşam tarzı benimsemesine yardımcı olmak için tasarlanmıştır.
7R, "Redüksiyon, Yeniden Kullanım, Geri Dönüşüm, Restorasyon, Refleksyon, Yenilik ve Refah" kelimelerinin baş harflerinden oluşur. Redüksiyon, tüketimi azaltmayı ve gereksiz alımlardan kaçınmayı ifade eder. Yeniden Kullanım, ürünlerin ve kaynakların bir kez daha kullanılmasını ve farklı amaçlar için değerlendirilmesini teşvik eder. Geri Dönüşüm, atıkların yeniden işlenerek yeni ürünlere dönüştürülmesini sağlar. Restorasyon, doğal kaynakların ve ekosistemlerin korunması ve yenilenmesiyle ilgilidir. Refleksyon, tüketim alışkanlıklarını ve çevresel etkileri düşünmeyi teşvik eder. Yenilik, sürdürülebilir teknolojilerin ve çözümlerin geliştirilmesini destekler. Refah ise sürdürülebilirlik çabalarının insan refahını artırmayı amaçlar.
7R yaklaşımı, bireylerin ve toplumların çevresel etkilerini azaltmak ve kaynakları daha etkin bir şekilde kullanmak için uygulanabilir bir çerçeve sunar. Bu yaklaşım, atık miktarını azaltarak çevresel bozulmayı önlemeye, doğal kaynakların korunmasına ve toplumsal refahın artırılmasına katkıda bulunabilir. Bu nedenle, 7R kavramı, sürdürülebilirlik alanında önemli bir araç olarak kabul edilir ve bireylerin ve kurumların daha bilinçli ve sorumlu bir şekilde hareket etmelerine yardımcı olur.
Sürdürülebilirlik, çevresel, ekonomik ve sosyal açıdan dengeli bir geleceği sağlamayı hedefler. Bu bağlamda, sürdürülebilirlik amaçları arasında doğal kaynakların korunması ve verimli kullanımı, çevresel etkilerin azaltılması, iklim değişikliği ile mücadele, biyoçeşitliliğin korunması ve ekosistemlerin restore edilmesi gibi çevresel hedefler bulunur. Aynı zamanda, ekonomik sürdürülebilirlik, kaynakların etkin bir şekilde yönetilmesini, sürdürülebilir iş modellerinin benimsenmesini, gelir adaletinin sağlanmasını ve ekonomik kalkınmanın toplumsal refahla dengelenmesini amaçlar. Sosyal sürdürülebilirlik ise toplumun refahını artırmayı, eşitlik ve adaleti sağlamayı, kültürel çeşitliliği korumayı ve dezavantajlı grupların desteklenmesini hedefler. Bu amaçlar doğrultusunda, sürdürülebilirlik çabaları, insanların bugünkü ihtiyaçlarını karşılarken gelecek nesillerin de ihtiyaçlarını göz önünde bulunduran bir yaşam tarzının teşvik edilmesini sağlar.
Bir işletmenin sürdürülebilirlik ilkelerine uyması için izleyebileceği yollar şunlardır:
1.Sürdürülebilirlik Stratejisi Oluşturma: İşletmeler, sürdürülebilirlik stratejilerini belirleyerek, iş faaliyetlerini çevresel, sosyal ve ekonomik sürdürülebilirlik prensiplerine uygun hale getirebilirler. Bu stratejiler, işletmenin uzun vadeli hedeflerini ve sürdürülebilirlikle ilgili taahhütlerini içermelidir.
2.Çevresel ve Sosyal Etki Değerlendirmesi: İşletmeler, faaliyetleri ve ürünleri ile ilgili çevresel ve sosyal etkilerini değerlendirebilir, çevresel ve sosyal riskleri yönetebilir ve bu riskleri en aza indirmek için politikalar oluşturabilirler. Örneğin, su ve enerji tüketimini azaltmak, atık yönetimini geliştirmek, çevre kirliliğini azaltmak gibi önlemler alınabilir.
3.Çevre Dostu Ürün ve Hizmetler Sunma: İşletmeler, çevre dostu ürün ve hizmetler sunarak, müşterilerin çevresel duyarlılıklarına cevap verebilir ve sürdürülebilir bir ekonomiye katkı sağlayabilirler. Örneğin, geri dönüştürülebilir malzemeler kullanarak ürünlerin çevresel etkisini azaltmak veya yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanarak enerji verimliliğini artırmak gibi uygulamalar yapılabilir.
4.Enerji ve Kaynak Verimliliği: İşletmeler, enerji ve kaynak kullanımını optimize ederek, iş faaliyetlerinin çevresel etkisini azaltabilir ve aynı zamanda işletme maliyetlerini de düşürebilirler. Örneğin, enerji verimliliği projeleri uygulayarak enerji tüketimini azaltmak, su tasarrufu yapmak gibi uygulamalar gerçekleştirebilirler.
5.Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Yönetimi: İşletmeler, tedarik zincirlerini sürdürülebilirlik ilkelerine uygun hale getirerek, tedarikçi seçiminden, üretim aşamasına kadar tüm süreçleri yönetebilirler.
6. İşletme Dışı Etki: İşletmeler, faaliyetlerinin toplum ve doğa üzerindeki etkilerini azaltmak için, toplumda yer alan sivil toplum kuruluşları ve diğer paydaşlarla işbirliği yapabilirler.
7. İletişim ve Raporlama: İşletmeler, sürdürülebilirlik performanslarını ölçmek ve raporlamak için uygun araçları kullanarak, iç ve dış paydaşlarını bilgilendirebilir ve işletme faaliyetlerinin sürdürülebilirlikle uyumunu gösterebilirler.
Bu yolların yanı sıra, işletmelerin sürdürülebilirlikle ilgili farkındalığını artırmak için çalışanların eğitimlerine, müşteri ve tedarikçilerin sürdürülebilirlik konularında bilgilendirilmesine, yenilikçi çözümler üretilmesine ve sürdürülebilirlik odaklı bir kültürün benimsenmesine de önem verilmesi gerekmektedir.
Kurumsal Sürdürülebirlik, kurumsal yapıların faaliyetlerini yürütürken göstermiş oldukları çevresel, sosyal ve yönetişim ana başlıklarınındaki performans kriterlerine denir. Kurumlar faaliyetlerini yürütürken sürdürülebilirlik şartlarına uymamaları halinde, varlıklarını sürdürümeleri mümkün olmayacaktır. Kurumsal Sürdürülebilirlik boyutları, Çevresel Sürdürülebilirlik, Sosyal Sürdürülebilirlik ve Yönetişim Sürdürülebilirlik boyutları olmak üzere üç boyuttan oluşmaktadır. Bu kelimlerin ingilizce dilindeki karşılıkları Enviromental, Social ve Governance olarak tanımlanmıştır. Bu kelimelerin baş harfleri, ESG kısaltmasını oluşturmaktadır. ESG kısaltması sürdürülebilirlik boyutlarını ifade etmektedir.
Klasik ekonomi sisteminde kurumların performansları sadece finansal tabanlı olan performans kriterleri ile derecelendirilmekteydi. Sürdürülebilirlik kavramının artık gözardı edilemez hale gelmesiyle birlikte son yıllarda bu derecelendirme sistemi gün geçtikçe etkisini kaybetmektedir. Tüm işletmelerin ve kurumların Sürdürülebilirlik Ekosistemine dahil olmaları artık zorunlu hale gelmiştir. Kurumsal Sürdürülebilirlik gerekililiklerini sağlayaman işletmeler, yaşamlarını devam ettirmekte oldukça zorlanacaklardır. Sürdürülebilirlik Ekosisteminde, işletmelerin performansları finansal performanslarına ek olarak, çevresel, sosyal ve yönetişim performansları ile değerlendirilmektedir. İşletmelerin faaliyetlerine sağlıklı olarak devam edebilmeleri için, finansal performanslarının yanı sıra çevresel-sosyal-yönetişim performanslarını da sürekli olarak geliştirmeleri gerekmektedir.
Kurumsal sürdürülebilirlik kavramı, iklim krizinin etkileri ile birlikte iş dünyasında önemli bir kavram haline gelmiştir. Bu kavram, sürdürülebilirlik hedeflerini çevreye herhangi bir şekilde zarar vermeden kalkınma ile çok daha temiz bir geleceğe ulaşma hedefini ifade etmektedir. Bu doğrultuda markalarını sürdürülebilirlik kapsamında geleceğe taşıyacak olan ESG performanslarına yatırım yapılmaktadır.
Kurumsal sürdürülebilirlik raporu bu noktada firmalara en önemli stratejik araçları sağlamaktadır. Kurumsal sürdürülebilirlik; firmaların ticari faaliyetlerinde verimlilik, büyüme ve değer yaratma noktasında faaliyetlerini çok daha sürdürülebilir bir şekilde gerçekleştirmesini ifade etmektedir. Bu kavram yeni ve daha gelişmiş bir iş yönetimi paradigması olarak görülebilir. Paradigma terimi, kasıtlı olarak kurumsal sürdürülebilirliğin, büyüme ve kâr maksimizasyonuna dayalı geleneksel iş modeline bir alternatif olduğunu söylemek için kullanılır. Kurumsal sürdürülebilirlik, yalnızca ticari büyümenin ve kârın önemini kabul etmekle kalmaz.
İşletmelerin Kurumsal Sürdürülebilirlik gerekliliklerini uygulamaları için öncelikle mevcut durum değerlendirmesi yapmaları gerekir. Kurumsal yapı işleyişlerinin sürdürülebililrik açısından performanslarını görmek için işletmelerin sürdürülebilirlik raporlaması yapması tavsiye edilmektedir. İlk olarak sürdürülebilirlik boyutları açısından performanslarının ölçümlenmesi işletmeler için başlangıç noktalarının belirlenmesine yardımcı olacaktır. Mevcut durum değerlendirmesini işletmeler, çevresel, sosyal ve yönetişim başlıkları altında yapmaları gerekecektir.
Firmalar ürün ve hizmetlerini belirli bir yaşam döngüsü doğrultusunda meydana gelen etkisine bağlı olarak oluşturmaktadır. Bu noktada kurumsal sürdürülebilirlikte firmaların bütüncül bir yaklaşıma sahip olmasını sağlamaktadır. Sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmak adına da çeşitli çalışmaların gerçekleştirilmesi hayati bir öneme sahiptir. Kurumsal sürdürülebilirliğin işletmelere sağladığı bazı faydalar aşağıdaki gibidir:
Kurumsal Sürdürülebilirlik daha stratejik ve operasyonel bir zorunluluk haline geldikçe, yöneticiler şirketleri için doğru olan bir sürdürülebilirlik stratejilerini belirlemek organizasyonunun kurulmasını sağlamakla görevlendirilmiştir. Kurumsal Sürdürülebilirlik çatısının çevresel, sosyal ve yönetişim boyutları şirketlerin iş yapma performanslarını oldukça etkilemektedir. Son yıllarda kurumsal sürdürülebilirlik stratejilerinin etkileri şirketlerin performansları açısında giderek artmaktadır. Gün geçtikçe daha fazla şirket kurumsal sürdürülebilirliği önemli risk ve fırsatları içeren stratejik bir öncelik olarak kabul etmektedir. Yine de günümüzde çok az şirket sürdürülebilirliği önemli bir gündem konusu olarak ele almak üzere yürütlen organizasyonel yapısına sahiptir.
Kurumsal Sürdürülebilirik şartlarına uygun şekilde faaliyet göstermekle yükümlü olan (finans şirketleri, borsa şirketleri gibi) işletmeler paydaş iletişimini yönetmek, hedef belirlemek ve raporlama yapmakla yükümlüdür. Bu görevler önemli olmakla birlikte, sürdürülebilirlik kuruluşlarının başarılı olması için yeterli değildir. Deneyimlerimiz, yöneticilerin sürdürülebilirlik kuruluşlarını proaktif bir şekilde katılım sağlamaları için yetkilendirdiklerinde ve ölçülebilir etki yaratma konusunda stratejik olarak sorumlu tuttuklarında başarının daha olası olduğunu göstermektedir.
Sürdürülebilirlik Yol Haritalarını doğru bir şekilde yürütmek için şirketlerin vermesi gereken önemli kararlar vardır. Başlangıç olarak, daha geniş sürdürülebilirlik çatıs altında hangi konuların kuruluşların sorumluluğunda olması gerektiğini ve hangi konuların işletmelerinin diğer bölümlerine bırakılması gerektiğini belirlenmelidir.
Bu konular, yeni düşük karbonlu işletmeler kurmaktan ve yeşil ürünleri ticarileştirmekten çevresel uyumluluğu ve sürdürülebilirlik raporlamasını daha proaktif bir şekilde yönetmeye kadar geniş bir yelpazeye yayılmaktadır. Peki yöneticiler, şirketlerinin paydaşların artan beklentilerini karşılamasına, sürdürülebilirlikle ilgili riskleri yönetmesine ve iş fırsatlarını yakalamasına yardımcı olmak için iyi konumlandırılmış ve güçlendirilmiş sürdürülebilirlik organizasyonları için stratejilerini nasıl belirleyebilir.
Günümüzde iş dünyası, çevresel, sosyal ve yönetişim konularında daha sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek için uluslararası standartlarla şekillenmeye devam ediyor. ISSB, IFRS, ESRS, GRI gibi standartlar ve yeni koşullar, iş dünyasını yön veren unsurlar arasında yer alıyor. İşletmelerin kurumsal sürdürülebilirlik stratejileri oluşturmaları ve uzun vadeli hedeflerine eklemeleri artık kaçınılmaz hale gelmiştir. İşletmelerin kurumsal stratejilerini belirlemek için yapmaları gerekenler aşağıdaki gibidir;
Sosyal Sorumluluk Projeleri ve İş Etiği: Şirketler, toplumsal ihtiyaçlara yönelik projeler geliştirerek sosyal sorumluluklarını yerine getirebilirler. Aynı zamanda etik iş uygulamalarını benimseyerek, çalışan haklarına saygı göstermeli ve adil çalışma koşullarını sağlamalıdırlar.